Admin Administrator
Kayıt tarihi : 2010-07-07 Mesaj Sayısı : 251 Nerden : İstanbul Yaş : 29 Durumunuz : Dul :D
| Subject: 2.Bölüm. 2.kısım | |
| "Bir sorun olmayacak." diye fısıldadı Alice. Gözleri odağını kaybetmişti ve Jasper, biz birbirimize yakın bir grup halinde yürürken eli Alice'in dirseğinin altında, yürümesinde yardımcı oluyordu. Rosalie ve Emmett önde gidiyorlardı. Emmett gülünç bir şekilde düşman bölgesindeki bir korumaya benziyordu. Rosalie de ihtiyatlı görünüyordu; ama korumacıdan çok sinirliydi. "Tabii ki olmayacak." dedim homurdanarak. Davranışları gülünçtü. Eğer altından kalkamayağımı düşünseydim, evde kalırdım. Normal eğlenceli sabahımızın – gece kar yağmıştı ve Emmett ile Jasper dikkat dağınıklığımı fırsat bilerek beni kar topu bombardımanına tutmuşlardı; benim tepkisizliğimden sıkıldıklarında ise birbirlerine dönmüşlerdi – bu aşırı dikkatlilik durumuna olan ani değişimi, eğer bu kadar sinir bozucu olmasaydı komik olurdu. "Henüz burada değil; ama geleceği yol… rüzgar yönünde olmayacak. Eğer her zamanki yerimize oturursak." "Tabii ki her zamanki yerimizde oturacağız. Kes şunu Alice. Sinirlerimi bozuyorsun. Tamamen iyi olacağım." Jasper oturmasına yardım ederken gözleri bi kere kapanıp açıldı ve sonunda benim yüzüme odaklandı. "Hmm." dedi şaşırmış bir sesle. "Sanırım haklısın." "Tabii ki öyleyim." diye söylendim. Endişelerinin odağı olmaktan nefret etmiştim. Korumacı halde Jasper'ı çevrelediğimiz zamanları hatırladığımda, ona ani bir sempati hissettim. Kısa bir an bakışımı yakaladı ve sırıttı. Sinir bozucu değil mi? Ona yüzümü buruşturdum. Bu uzun, donuk renkli odanın bana çok ağır gelmesi sadece bir hafta önce miydi? Burada olmanın neredeyse uykuya, koma haline benzemesi? Bugün sinirlerim uzamıştı – en ufak baskıda ses çıkarmak üzere gerilmiş piyano telleri gibi. Duyularım tetikteydi, her sesi, her görüşü, havanın tenime dokunan her hareketini, her düşünceyi tarıyordum. Özellikle düşünceleri. Kullanmayı reddedip kilitlediğim tek bir duyu vardı. Koku tabii ki. Nefes almıyordum. Düşünceleri incelerken Cullen'larla ilgili daha çok şey duymayı bekliyordum. Bütün gün, Bella Swan'ın verdiği herhangi bir bilgi aramış, yeni dedikodunun yönünü görmeye çalışmıştım; ama hiçbir şey yoktu. Kimse kafeteryadaki beş vampirin farkında değildi, tıpkı yeni kız gelmeden önceki gibi. Bazı insanların aklında da hala o kız ve geçen haftaki düşüncelerinin aynısı vardı. Bunu anlatılamayacak derecede sıkıcı bulmak yerine, şimdi büyülenmiştim. Kimseye benim hakkımda bir şey söylememiş miydi? Benim kara, öfkeli ve ölüm saçan başımı fark etmemesinin imkanı yoktu. Buna verdiği tepkiyi görmüştüm. Şüphesiz, onu çok korkutmuştum. Birine anlatacağından, belki de daha iyi bir hikaye haline getirmek için biraz abartacağından ve bana tehditkar birkaç replik ekleyeceğinden emindim. Ve sonra beni, birlikte girdiğimiz biyoloji dersini bırakmaya çalışırken duymuşyu. Yüz ifademi gördükten sonra sebebin kendisi olup olmadığını mutlaka merak etmiş olmalıydı. Normal bir kız etrafındakilere sorar, deneyimini diğerleriyle karşılaştırır, dışlanmış hissetmemek için davranışımı açıklayacak bir ortak nokta arardı. İnsanlar normal hissetmek ve etrafındaki herkese uyum sağlamak için her şeyi yapardı, bir sürü özelliksiz koyun gibi. Bu ihtiyaç, emniyetsiz gençlik yıllarında özellikle güçlüydü. Kız bu kuralın bir istisnası olmazdı. Ama kimse bizi burada, normal masamızda otururken, fark etmemişti. Kimseye anlatmadıysa, Bella son derece utangaç olmalıydı. Belki babasıyla konuşmuştu, belki en güçlü ilişkisi onunlaydı… ama bu, onunla ne kadar az zaman geçirdiği düşünülünce pek mümkün görünmüyordu. Annesine daha yakın olmalıydı. Yine de kısa zaman içinde Şef Swan'a uğrayıp düşüncelerini dinlemeliydim. "Yeni bir şey var mi?" diye sordu Jasper. "Yok… Hiçbir şey söylememiş olmalı." Bu haber üzerine hepsi kaşlarını kaldırdı. "Belki de düşündüğün kadar korkunç değilsin." dedi Emmett kıkır kıkır gülerek. "Bahse girerim ki ben onu bundan daha iyi korkuturdum." Ona doğru gözlerimi devirdim. "Acaba neden…?" Kızın eşsiz sessizliğiyle ilgili hala şaşkındı. "Bunu geçtik. Bilmiyorum." "İçeri giriyor." diye mırıldandı Alice. Vücudumun katılaştığını hissettim. "İnsan görünmeye çalışın." "İnsan öyle mi?" diye sordu Emmett. Sağ yumruğunu kaldırıp avcunda sakladığı kar topunun etrafında parmaklarını büktü. Tabii ki, orada erimemişti. Sıkıp bir buz kütlesi haline getirdi. Gözleri Jasper'daydı; ama düşüncelerinin yönünü gördüm. Tabii, Alice de gördü. Emmett'in ona aniden fırlattığı buz topağını, parmaklarının sıradan bir hareketiyle engelledi. Buz, kafeterya boyunca insan gözlerinin takip edemeyeceği bir hızla tuğla duvara çarpıp, tuğlaları çatlattı. Odanın o köşesindeki başlar yerdeki kırık buz kütlelerine döndü ve sonra suçluğu bulmak için arandılar. Birkaç masadan uzağa bakmadılar. Kimse bize bakmadı. "Çok insanca Emmett." dedi Rosalie iğneleyici bir sesle. "Elin değmişken niye duvara yumruk atmıyorsun?" "Onu sen yaparsan daha etkileyici olur bebeğim." Onlara dikkatimi vermeye çalıştım, sanki şakalarının bir parçasıymışım gibi yüzüme bir sırıtma yerleştirdim. Onun beklediğini bildiğim sıraya bakmak için kendime izin veremedim; ama dinliyordum. Jessica'nın ilerleyen sırada hareketsiz duran ve dikkati dağılmış görünen yeni kızla olan sabırsızlığını duyabiliyordum. Jessica'nın düşüncelerinde, Bella Swan'ın yanaklarının bir kere daha kanla kırmızı olduğun gördüm. Kısa, derin olmayan nefesler aldım, kokusunun en ufak bir izi bile yanımdaki havaya değerse nefes almayı bırakmaya hazırdım. Mike Newton iki kızla beraberdi. Jessica'ya Swan kızının ne problemi olduğunu sorduğunda, hem iç hem de dış sesini duyabiliyordum. Düşüncelerinin onun etrafında sarılış şeklinden ve kız, onun orada olduğunu unutmuş şekilde girdiği dalgınlıktan çıkarken zihnini bulutlandıran çoktan kurulmuş fantezilerin belirişinden hoşlanmamıştım. "Hiçbir şey." dedi Bella o alçak, duru sesiyle. Kafeteryadaki gürültünün içinde bir zil gibi çınlamıştı; ama bunun çok dikkatli dinlediğim için olduğunu biliyordum. "Bugün sadece soda alacağım." diye devam etti, sıraya yetişmek için hareket ettiğinde. Kendimi ona bir bakış atmaktan alıkoyamadım. Yere bakıyordu, kan yüzünden yavaşça çekiliyordu. Çabucak gözlerimi kaçırıp, şimdi acılı gözüken gülümsememe gülen Emmett'a döndüm. Hasta görünüyorsun kardeşim. İfademin normal ve doğal görünmesi için yüz hatlarımı tekrar ayarladım. Jessica kısın iştahsızlığının sebebini merak ediyordu. "Aç değil misin?" "Aslında, biraz hasta hissediyorum." Sesi çok alçaktı; ama hala duruydu. Mike Newton'ın düşüncelerinden yayılan korumacı endişe beni niye rahatsız etmişti? Sahiplenen bir tavrı olması niye önemliydi? Mike Newton onun için gereksizce kaygılanıyorsa bu beni ilgilendirmiyordu. Belki de herkesin ona verdiği tepki buydu. İçgüdüsel olarak onu korumayı ben de istememiş miydim? Onu öldürmeden önce, bu… Ama kız hasta mıydı? Değerlendirmek zordu – şeffaf teninin altında çok narin görünüyordu. Sonra kendim de endişelendiğimi fark ettim, tıpkı o ahmak oğlan gibi. Ve kendimi sağlığı hakkında düşünmemek için zorladım. Bakmaksızın, onu Mike'ın düşüncelerinden izlemekten hoşlanmamıştım. Üçü hangi masaya oturacaklarını seçerken Jessica'ya geçtim. Şansıma Jessica'nın arkadaşlarıyla oturdular, Alice'in dediği gibi rüzgar yönünde değildi. Alice bana dirsek attı. Birazdan bakacak, insan gibi davran. Sırıtmamın altında dişlerimi sıktım. "Rahatla Edward." dedi Emmett. "Hakikaten. Bir insanı öldürürsün. Bu dünyanın sonu olmaz." "Sen, bilirsin." diye mırıldandım. Güldü. "Böyle şeyleri atlatmayı öğrenmelisin. Benim gibi. Sonsuzluk, suçluluk içinde kıvranmak için uzun bir zaman." O anda, Alice elinde sakladığı daha küçük bir avuç dolusu buzu Emmett'in şüphesiz yüzüne fırlattı. Emmett şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı ve sonra sırıttı. "Bunu sen istedin." dedi, buz kaplı saçlarını ona doğru sallamak için eğilirken. Sıcak odada eriyen kar, saçından yarı sıvı, yarı katı şekilde sıçradı. "Iyy!" diye sızlandı Rosalie, Alice'le beraber şiddetli yağıştan kaçarlerken. Alice güldü ve hepimiz katıldık. Kafasında bu kusursuz anı nasıl ayarladığını ve kızın – onu böyle düşünmeyi kesmeliydim, sanki dünyadaki tek kızmış gibi – o Bella'nın bizi insanca gülüp oynarken ve bir Norman Rockwell tablosu gibi doğal olmayan derecede ideal olarak göreceğini biliyordum. Alice gülmeye devam etti ve tepsisini bir kalkan gibi kaldırdı. Kız – Bella mutlaka bize bakıyor olmalıydı. …yine Cullen'lara bakıyor , diye düşündü biri, dikkatimi çekerek. Kasıtsız çağrıya otomatik şekilde baktım ve gözlerim yönü bulurken sesi tanıdım – onu bugün çok dinlemiştim. Ama gözlerim Jessica'yı geçti ve kızın içe işleyen bakışlarına odaklandı. Çabucak aşağı bakıp tekrar gür saçlarının arkasına saklandı. Ne düşünüyordu? Rahatsızlık, zaman geçtikçe zayıflamak yerine daha da artıyordu. Daha önce hiç denemediğim için ne yaptığımdan emin olamayarak etrafındaki sessizliği zihnimle araştırmaya çalıştım. Ekstra duyum her zaman doğal olarak gelmişti; hiçbir zaman üzerinde çalışmam gerekmemişti; ama şimdi odaklanmıştım, onu çevreleyen kalkanı kırmaya çalışıyordum. Sessizlikten başka hiçbir şey yoktu. Onun nesi var? diye düşündü Jessica, benim rahatsızlığımı yansıtarak. "Edward Cullen sana bakıyor." diye fısıldadı Swan kızının kulağına, bir kıkırdama ekleyerek. Ses tonunda kıskanç sinirliliğinin hiç izi yoktu. Arkadaşlık taklidinde yetenekli görünüyordu. Kızın cevabını, kendimi kaptırmış şekilde ben de dinledim. "Sinirli görünmüyor değil mi?" Yani geçen haftaki vahşi tepkimi fark etmişti. Tabii ki. Soru Jessica'nın kafasını karıştırdı. O, ifademi kontrol ederken düşüncelerinde kendi yüzümü gördüm; ama bakışıyla buluşmadım. Hala bir şey duymaya çalışarak kıza odaklanıyordum. Dikkatli konsantrasyonum hiç yardımcı olmuyor gibi görünüyordu. "Hayır." dedi Jess ona ve evet diyebilmeyi dilediğini biliyordum – bakışım içine dert olmuştu – ama sesinde bunun izi yoktu. "Görünmeli mi?"
|
|