Admin Administrator
Kayıt tarihi : 2010-07-07 Mesaj Sayısı : 251 Nerden : İstanbul Yaş : 29 Durumunuz : Dul :D
| Subject: 2.Bölüm. 3.kısım | |
| "Belki de düşündüğün kadar korkunç değilsin." dedi Emmett kıkır kıkır gülerek. "Bahse girerim ki ben onu bundan daha iyi korkuturdum." Ona doğru gözlerimi devirdim. "Acaba neden…?" Kızın eşsiz sessizliğiyle ilgili hala şaşkındı. "Bunu geçtik. Bilmiyorum." "İçeri giriyor." diye mırıldandı Alice. Vücudumun katılaştığını hissettim. "İnsan görünmeye çalışın." "İnsan öyle mi?" diye sordu Emmett. Sağ yumruğunu kaldırıp avcunda sakladığı kar topunun etrafında parmaklarını büktü. Tabii ki, orada erimemişti. Sıkıp bir buz kütlesi haline getirdi. Gözleri Jasper'daydı; ama düşüncelerinin yönünü gördüm. Tabii, Alice de gördü. Emmett'in ona aniden fırlattığı buz topağını, parmaklarının sıradan bir hareketiyle engelledi. Buz, kafeterya boyunca insan gözlerinin takip edemeyeceği bir hızla tuğla duvara çarpıp, tuğlaları çatlattı. Odanın o köşesindeki başlar yerdeki kırık buz kütlelerine döndü ve sonra suçluğu bulmak için arandılar. Birkaç masadan uzağa bakmadılar. Kimse bize bakmadı. "Çok insanca Emmett." dedi Rosalie iğneleyici bir sesle. "Elin değmişken niye duvara yumruk atmıyorsun?" "Onu sen yaparsan daha etkileyici olur bebeğim." Onlara dikkatimi vermeye çalıştım, sanki şakalarının bir parçasıymışım gibi yüzüme bir sırıtma yerleştirdim. Onun beklediğini bildiğim sıraya bakmak için kendime izin veremedim; ama dinliyordum. Jessica'nın ilerleyen sırada hareketsiz duran ve dikkati dağılmış görünen yeni kızla olan sabırsızlığını duyabiliyordum. Jessica'nın düşüncelerinde, Bella Swan'ın yanaklarının bir kere daha kanla kırmızı olduğun gördüm. Kısa, derin olmayan nefesler aldım, kokusunun en ufak bir izi bile yanımdaki havaya değerse nefes almayı bırakmaya hazırdım. Mike Newton iki kızla beraberdi. Jessica'ya Swan kızının ne problemi olduğunu sorduğunda, hem iç hem de dış sesini duyabiliyordum. Düşüncelerinin onun etrafında sarılış şeklinden ve kız, onun orada olduğunu unutmuş şekilde girdiği dalgınlıktan çıkarken zihnini bulutlandıran çoktan kurulmuş fantezilerin belirişinden hoşlanmamıştım. "Hiçbir şey." dedi Bella o alçak, duru sesiyle. Kafeteryadaki gürültünün içinde bir zil gibi çınlamıştı; ama bunun çok dikkatli dinlediğim için olduğunu biliyordum. "Bugün sadece soda alacağım." diye devam etti, sıraya yetişmek için hareket ettiğinde. Kendimi ona bir bakış atmaktan alıkoyamadım. Yere bakıyordu, kan yüzünden yavaşça çekiliyordu. Çabucak gözlerimi kaçırıp, şimdi acılı gözüken gülümsememe gülen Emmett'a döndüm. Hasta görünüyorsun kardeşim. İfademin normal ve doğal görünmesi için yüz hatlarımı tekrar ayarladım. Jessica kısın iştahsızlığının sebebini merak ediyordu. "Aç değil misin?" "Aslında, biraz hasta hissediyorum." Sesi çok alçaktı; ama hala duruydu. Mike Newton'ın düşüncelerinden yayılan korumacı endişe beni niye rahatsız etmişti? Sahiplenen bir tavrı olması niye önemliydi? Mike Newton onun için gereksizce kaygılanıyorsa bu beni ilgilendirmiyordu. Belki de herkesin ona verdiği tepki buydu. İçgüdüsel olarak onu korumayı ben de istememiş miydim? Onu öldürmeden önce, bu… Ama kız hasta mıydı? Değerlendirmek zordu – şeffaf teninin altında çok narin görünüyordu. Sonra kendim de endişelendiğimi fark ettim, tıpkı o ahmak oğlan gibi. Ve kendimi sağlığı hakkında düşünmemek için zorladım. Bakmaksızın, onu Mike'ın düşüncelerinden izlemekten hoşlanmamıştım. Üçü hangi masaya oturacaklarını seçerken Jessica'ya geçtim. Şansıma Jessica'nın arkadaşlarıyla oturdular, Alice'in dediği gibi rüzgar yönünde değildi. Alice bana dirsek attı. Birazdan bakacak, insan gibi davran. Sırıtmamın altında dişlerimi sıktım. "Rahatla Edward." dedi Emmett. "Hakikaten. Bir insanı öldürürsün. Bu dünyanın sonu olmaz." "Sen, bilirsin." diye mırıldandım. Güldü. "Böyle şeyleri atlatmayı öğrenmelisin. Benim gibi. Sonsuzluk, suçluluk içinde kıvranmak için uzun bir zaman." O anda, Alice elinde sakladığı daha küçük bir avuç dolusu buzu Emmett'in şüphesiz yüzüne fırlattı. Emmett şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı ve sonra sırıttı. "Bunu sen istedin." dedi, buz kaplı saçlarını ona doğru sallamak için eğilirken. Sıcak odada eriyen kar, saçından yarı sıvı, yarı katı şekilde sıçradı. "Iyy!" diye sızlandı Rosalie, Alice'le beraber şiddetli yağıştan kaçarlerken. Alice güldü ve hepimiz katıldık. Kafasında bu kusursuz anı nasıl ayarladığını ve kızın – onu böyle düşünmeyi kesmeliydim, sanki dünyadaki tek kızmış gibi – o Bella'nın bizi insanca gülüp oynarken ve bir Norman Rockwell tablosu gibi doğal olmayan derecede ideal olarak göreceğini biliyordum. Alice gülmeye devam etti ve tepsisini bir kalkan gibi kaldırdı. Kız – Bella mutlaka bize bakıyor olmalıydı. …yine Cullen'lara bakıyor , diye düşündü biri, dikkatimi çekerek. Kasıtsız çağrıya otomatik şekilde baktım ve gözlerim yönü bulurken sesi tanıdım – onu bugün çok dinlemiştim. Ama gözlerim Jessica'yı geçti ve kızın içe işleyen bakışlarına odaklandı. Çabucak aşağı bakıp tekrar gür saçlarının arkasına saklandı. Ne düşünüyordu? Rahatsızlık, zaman geçtikçe zayıflamak yerine daha da artıyordu. Daha önce hiç denemediğim için ne yaptığımdan emin olamayarak etrafındaki sessizliği zihnimle araştırmaya çalıştım. Ekstra duyum her zaman doğal olarak gelmişti; hiçbir zaman üzerinde çalışmam gerekmemişti; ama şimdi odaklanmıştım, onu çevreleyen kalkanı kırmaya çalışıyordum. Sessizlikten başka hiçbir şey yoktu. Onun nesi var? diye düşündü Jessica, benim rahatsızlığımı yansıtarak. "Edward Cullen sana bakıyor." diye fısıldadı Swan kızının kulağına, bir kıkırdama ekleyerek. Ses tonunda kıskanç sinirliliğinin hiç izi yoktu. Arkadaşlık taklidinde yetenekli görünüyordu. Kızın cevabını, kendimi kaptırmış şekilde ben de dinledim. "Sinirli görünmüyor değil mi?" Yani geçen haftaki vahşi tepkimi fark etmişti. Tabii ki. Soru Jessica'nın kafasını karıştırdı. O, ifademi kontrol ederken düşüncelerinde kendi yüzümü gördüm; ama bakışıyla buluşmadım. Hala bir şey duymaya çalışarak kıza odaklanıyordum. Dikkatli konsantrasyonum hiç yardımcı olmuyor gibi görünüyordu. "Hayır." dedi Jess ona ve evet diyebilmeyi dilediğini biliyordum – bakışım içine dert olmuştu – ama sesinde bunun izi yoktu. "Görünmeli mi?" "Benden pek hoşlandığını sanmıyorum." diye fısıldadı kız, aniden yorulmuş gibi başını koluna yaslayarak. Hareketini anlamaya çalışıyordum; ama sadece tahmin yürütebilirdim. Belki de yorulmuştu. "Cullen'lar kimseyi sevmezler." diye güvence verdi Jess. "Kimseyi hoşlanmak için kendilerine layık görmezler." Eskiden görmezlerdi. Düşüncesi sızlanan bir homurtuydu. "Ama hala sana bakıyor." "Ona bakmayı kes." dedi kız endişeyle ve Jessica'nın emre uyup uymadığından emin olmak için başını biraz kaldırdı. Jessica kıkırdadı; ama istediğini yaptı. Kız saatin kalanında masasından başka yere bakmadı. Bunun kasıtlı olduğunu düşündüm –ama tabii ki, emin olamadım. Bana bakmak istiyormuş gibi görünüyordu. Vücudu hafifçe benim yönüme doğru yöneliyordu, çenesi dönmeye başlıyordu; ama sonra kendini yakalıp derin bir nefes alarak kim konuşuyorsa ona bakıyordu. Kızın etrafındaki düşünceleri, arada onunla ilgili olmadıkları sürece duymazdan geldim. Mike Newton okuldan sonra park yerinde bir kar savaşı planlıyordu, karın çoktan yağmura dönüştüğünün farkında görünmüyordu. Kar tanelerinin çatıdaki hafif sesi, yağmur damlalarının pıtırtısına dönüşmüştü. Değişimi gerçekten duyamıyor muydu? Bana sesli geliyordu. Öğle tenefüsü bittiğinde yerimde kaldım. İnsanlar dışarı çıktı ve ben kendimi diğerlerinin arasından onun ayak seslerini ayırt etmeye çalışırken yakaladım, sanki önemli ve alışılmadık bir özellikleri varmış gibi. Ne kadar aptalca. Ailem de hareket etmedi. Ne yapacağımı görmek için beklediler. Onun delice kuvvetli kokusunu alabileceğim ve nabzının sıcaklığını tenimde hissedebileceğim sınıfa gidip, yanına oturur muydum? Bunun için yeterince güçlü müydüm? Yoksa bir gün için yeterince çekmiş miydim? "Sanırım sorun yok." dedi Alice tereddütle. "Kararlısın. Sanırım saati atlatacaksın." Ama Alice bir kararın ne kadar çabuk değişebileceğini çok iyi biliyordu. "Niye zorlayasın ki Edward?" diye sordu Jasper. Şimdi zayıf olan ben olduğum için kendini beğenmiş hissetmemek istemesine rağmen, bunu duyabiliyordum, sadece biraz. "Evet git. Ağırdan al." "Ne fark eder ki?" dedi Emmett katılmayarak. "Onu öldürürsün ya da öldürmezsin. İki şekilde de atlatırsın." "Henüz taşınmak istemiyorum." diye sızlandı Rosalie. "Baştan başlamak istemiyorum. Liseyi neredeyse bitirdik Emmett. Sonunda." Kararda iki eşit parçaya ayrılmıştım. Bununla yüzleşmek istiyordum, çok istiyordum; ama kendimi zorlamak da istemiyordum. Geçen hafta Jasper'ın avlanmadan uzun süre durması bir hata olmuştu, bu da aynı şekilde anlamsız bir hata mıydı? Ailemi yerinden etmek istemiyordum. Hiçbiri bana bunun için teşekkür etmezdi. Ama Biyoloji sınıfına gitmek istiyordum. Onun yüzünü bir daha görmek istediğimi fark ettim. Benim için kararı veren buydu. O merak. Böyle hissettiğim için kendime kızgındım. Kendime, kızın sessiz zihninin beni uygunsuzca ilgilendirmeyeceğine dair söz vermemiş miydim? Yine de, işte en uygunsuz şekilde ilgiliydim. Ne düşündüğünü bilmek istiyordum. Zihni kapalıydı; ama gözleri çok açıktı. Belki aklı yerine onları okuyabilirdim. "Hayır Rose. Sanırım gerçekten sorun olmayacak." dedi Alice. "Sabitleşiyor. Eğer sınıfa giderse kötü bir şey olmayacağından yüzde doksan üç eminim." Bana, düşüncelerimde onun gelecek görüşünü daha güvenli hale getiren ne değişiklik olduğunu merak ederek baktı |
|